Evliliğin sürekli sağlık ve uzun ömürlülüğü arttırdığı, mutluluğu teşvik ettiği ve finansal istikrara yardım ettiği gösterilmiştir.
Günümüzde bireylerin çoğu, iş saatlerini eşlerinin varlığı olmadan meslektaşlarıyla geçirirken, eşlerinin varlığında aileleri ve yakın arkadaşları ile geçiriyorlar; geriye eşler olmadan arkadaşlara pek vakit kalmayabiliyor hele bir de bireysel hobilere zaman ayrılmak istenirse.
İş dışındaki kişisel yaratıcılığını, ilgi alanlarını, "ben"i "ben" yapanı bireysel olarak korumak istediğinde bireyler fedakarlığa en diş halkaya ayrılacak zamanla başlayabilirler. Kabuğuna çekilmekten ziyade "Beni korumak" olarak da bakılabilir. Aksi halde eşinin de arkadaşlarının da ona ait sevdiği şeyleri de kaybeder. Ben ilişkileri bir tabloya benzetiyorum. Eşlerden biri mavi ile boyuyorsa tabloyu diğeri sarı ile boyar. Arada renkler karışır, açıklı koyulu yeşiller de çıkar tabloda. Ama kişi elindeki boyayı bırakıp sadece eşinin mavisi ile boyarsa tabloyu, eşi sevdiği o sarıyı hiç görmediği yerde o tabloya daha bakmak boyamak istemeyebilir. İlişkilerde çekici olan benzerlikler, kurulan ortaklıklar kadar, eksiklerini bağımlı olmadan tamamlamak-tamamlamayı öğrenmek, farklıları da. Ben'in olmadığı yerde biz de olamaz.
Ek olarak birbirlerinin sosyal hayatlarında varlığını koruyan çiftler, genellikle evliliklerinden memnuniyetleri iyi, sağlık sorunlarını paylaşabilen ve ayrılma ihtimalleri daha düşük çiftlerdir. Memnuniyetin olduğu yerde daha çok kalmayı, o ilişkiye yatırım yapmayı istemek de doğal olabilir.
Sadece bireysel aktivitelere devam edebilmek için değil, romantik ilişkinin ve en nihayetinde evliliğin başlaması ile, aşkın nörokimyasal ve fizyolojik etkisi bireylerin dikkatini de birbirine yöneltir ve özellikle de ilişkinin ilk dönemlerinde çiftler sosyal çevrelerinden yatırımlarını çekerler. Zamanla çiftlerin dostluk ağları bireysel bazda küçülmeye ve ortak kümede toplanmaya başlar, çalışmalarla da bu durum desteklenmektedir.
Totale bakıldığında çiftlerin her birinin sosyal ağı küçülmeyebilir, eşler sayesinde eklenenler ile sabit de kalabilir. Arkadaşlık ilişkilerinin de insanlar gibi ömürleri, evreleri vardır; bazı ilişkiler olgunlaştıkça, yaş alıp değiştikçe ortak paydadan kaybeder, yürümez, ölür; bazı ilişkiler yeni doğar, bazıları serpilir gelişir, değişir.
Mesela hayattaki evrelerden biri olarak evlilikte, sıklıkla yeni evlenen bireylerden, gelmeyeceği beklendiği veya çifti rahatsız etmemek için bekar arkadaşlarının artık onları tekil olarak dışarı çıkmaya çağırmadıklarını duyabilirsiniz. Ayrıca evli bireyler artık bir partner aramadıklarından gece dışarı çıkmak, geç saatlere kadar partilemek gibi etkinliklere artık eskisi kadar ilgi duymayabilirler. Ya da yine bir hayat evresi olan çocuklu hayatta, çocuklu ailelerin rahat etmek için yine çocuklu aileler ile görüşmeyi tercih ettiklerini ya da çocuğu olmayanların çocuklu çiftlerle olmayı tercih etmediğini de fark etmiş olabilirsiniz.
Farklı olarak, çalışmalarda çocuklu çiftlerin, çocuklu olmayanlara göre önemli ölçüde daha az birlikte sosyalleştikleri ve daha az özel eş zamanı paylaştıkları görülmüştür. Özellikle günümüzün moda terimleri "helikopter ebeveynlik" ve "proje çocuklar", çocuklu hayatın sosyalliğini pekala kısıtlayabilir. Evrenin çocuklar ve kursları etrafında döndüğü bir dünyada, işten ve evden kalan vaktin çoğunun çocuğun gelişimine adanması, çocuksuz her vaktin günah olması, çocuğun neredeyse bireyselleşmesinin, program yapabilmesinin ve tek başına vakit geçirme kapasitesinin önüne geçecek kadar kaliteli vakit takıntısına sahip olunması da çiftin hem başka arkadaşlarıyla zaman geçirmelerine hem de baş başa kalmalarına engel olur. Baş başa vakit geçiren çiftlerin, daha mutlu ve daha az stresli hissettikleri araştırmalarla da gösterilmiştir.
Bu bağlamda tek başına evlilik sosyal hayatı küçültür demek pek doğru olmayabilir; hayatın evreleri değiştikçe insanların ilişkilerde ortak paydaları, amaçları da değişir. Her halükarda, eğer bireysel bazda yeni ilişki girdisi olmazsa, yaş aldıkça kişinin sosyal ağı zamanla küçülür. O nedenle bireysel sosyalleşmenin azalması her şekilde hem bireyin hem de çiftin sosyal ağını küçültecektir.
Ancak evli bireyler, eşlerinin varlığının dışındaki sosyal etkileşimlere çok az ya da hiç katılmıyorlarsa, istemeden birbirlerini sosyal olarak kısıtlarlar ve sosyal özerkliklerini engelleyebilirler. Bazen bu durum, çiftlerde kıskançlık veya toplumsal normlar nedenli zorunlu bir kural gibi de işleyebilir, kısıtlanma daha fazla hissedilir olur.
Ayrıca ortak kümenin çok büyük olması, çiftlerin birbirlerine bağımlılığını arttırabilir çünkü bireysel olarak da kaynakları, sosyal destek sistemleri ve bunların kendileri üzerindeki etkileri ortak kümenin büyüklüğü ile orantılı olarak eş bağımlıdır. Olası bir boşanma veya ayrılık durumunda sosyal çekilmeye ve bireysel olarak zorlanmaya neden olabilir. Yani evliliğin başlaması değil, sonlanması kişinin kabuğuna çekilmesine neden olabilir. Tam da bu nedenle terk edilme şeması olanlar terk edilmenin önüne geçmek için, bağımlılar tek başına yetkin hissetmedikleri için, karşı tarafın bireysel sosyalleşmesine engel olacak kadar ortak zamanda talepkar olabilir. Ya da narsistler terk edilmenin yaratacağı narsisistik zedelenmenin önüne geçmek için gaslighting ile karşı tarafı yalnızlaştırırlar. Elbet bu senaryolarda olanlar, ortak arkadaşların çok olmasından, beraber sosyalleşmekten çok öte durumlardır.
Her ne kadar çalışmalar ilişki kalitesi için çiftlerin birlikte geçirdikleri zamanın önemine işaret etse de, bireysel sosyalleşme de ilişki için bir o kadar faydalı olabilir. Eşlerin bulunmadığı sosyal etkinlikler; aile veya arkadaşlarıyla evlilik ile ilgili sorunlarını dertleşebilme, cinsiyete özgü faaliyetlerde bulunabilme, bireysel hobilere vakit ayırabilme ve ilişkiye yeni konuşulabilecek materyaller sağlayarak besleyebilecek yeni perspektifler ve bilgi kazanımı için faydalı olabilir.
Bazen de çiftler birlikte sosyalleşemedikleri için yalnız kalırlar. Genellikle bu durum birbirlerinin arkadaşlarını veya onların eşlerini sevmeme nedeniyle olur. Bazen de eşlerden birinin çok çalışması veya bireysel tekil aktivitelerine aşırı zaman ayırması nedenli ortak vaktin kalmaması nedenli de olabilir. Her iki durumda da çiftler birbirlerinden ayrı sosyalleşmeye başlar ve bu durum çiftin birbirinden uzaklaşmasına hatta kopmasına neden olabilir. Dışarıdan gelen malzeme bol olsa da, çiftin yeni bilgiyi işlemleyecek zamanı yoktur. Sosyal ilişkilerde, etkileşime girilen insanların kim oldukları ve bu etkileşimlerin sıklığı, süresi ve yoğunluğu, kişinin yaşam süresi boyunca kişisel gelişimin nasıl etkileneceğini belirler. Çiftler zaman içinde farklı evrilirler, bir bakmışsınız bir yabancı ile evlenmiş gibisiniz. Çalışmalar da yoğunlukla ayrı sosyalleşen çiftlerin ayrılma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu desteklemektedir.
Velhasıl çiftlerin bireysel tekil aktivitelerine zaman ayırması, baş başa sevgili olarak geçecek vakitlere özen göstermeleri, çocuk varsa çekirdek aile olarak zaman geçirmeleri ancak eşleri olmadan da sosyalleşmeye devam etmeleri, mümkünse yeni gelişen çevrelerinden arkadaşlar edinmeleri mutlu bireyler, mutlu evlilik sağlar.
Evli bireyler eşlerinin dışındaki kişilerle sosyalleşirken (eşleri bu kişileri tanısın ya da tanımasın) eşlerinin yanındayken olduğundan sıklıkla farklı davranırlar. Aslında bu çok da şaşırılacak bir durum değildir. Hepimizin farklı sosyal çevreler için farklı maskeleri vardır. Örneğin işte altımızla üstümüzle olan ilişkilerimizde, ailemizin yanında, büyük aile içinde ve arkadaşlarımızın yanında da farklı davranırız; farklı kelimeler kullanabilir, farklı bir tutum içinde olabiliriz. Hepsi benliğin farklı halleridir aslında ve topluluk içinde kabul edilmek için olduğundan farklı davranılmıyor ise, her halin yaşanmasına ihtiyaç vardır.