Seanslardan birinde bir danışanım, annesinin çok eleştirel olduğunu, desteğe sevgiye ihtiyacı olduğu anlarda bile ondan sadece yaptığı hataları dinlediğini anlatmıştı. Örneklerden en basiti de hastalandığı zaman, içine atlet giymemesinden kaynaklı hastalandığını düşündüğü için annesinin söylendiği ve ona şefkat göstermediği idi. Annesinin aslında onun sağlığı ile ilgili kaygısını ve korkusunu, belki de çocuğuna söz dinletemediği için iyi anne olmamak ile kendini suçladığını, annesinin aslında belki de kendisine olan öfkesini nasıl da ona yansıttığını göremiyordu pek tabi. Haklı olarak o zaman bir çocuk olarak, şimdi şu an ise içindeki yaralı çocuğun, annesini anlamaya değil, annesinin sevgi ve şefkatine ihtiyacı vardı.
Bunu seans içinde terapist koltuğunda otururken görmek kolaysa da, eve gidip anne koltuğuna oturduğum da hiç de öyle olmadı. Rüzgar alet çantasına çıkıp elektrik düğmesine basmak isterken düştü ve önceden uyarmış ama engel olamamış olmanın suçluluğu, ona zarar gelme ihtimalinin korkusu ve bir daha zarar görmesine engel olmak için acele ile doğruyu öğretebilme dürtüsü ile, kendimi "Ben sana dedim ama tatlım" derken buldum. Tatlım bitişi ve sarılmam biliyordum ki o parmak havada hissini azaltmaya yetmeyebilirdi, duygusal yoksunluk veya kusurluluk şemaları için epigenetik kodu olan biri için. Şemalar hem mizacımızın hem de yaşantılarımızın birleşiminden oluşur. "Bir seferden bir şey olmaz, genetiğine de ben bir şey yapamam" diye kendimi affedip, "Ben sana..." şeklinde başlayan cümlemin gerisini yutup, sımsıkı sarıldım sadece. Ve onun bir sonraki sefer için gereken dersi almış olduğuna güvendim. Gerekirse o zaman da hatırlatabilirdim.
İnsanlar hayat ile ilgili dersleri 4 yol ile öğrenirler. 1. Kendileri bizzat hatayı yaşayarak 2. Başkalarının hatalarını gözlemleyerek 3. Kitaplardan/webden/kaynaktan okuyarak 4. Kulaktan/Nasihat ile Tabi ki onları uyarmayı deneyeceğiz. Belki de bir arkadaşının deneyimi bizim uyarımızla birleşecek ve kendi hiç denemeden gereken dersi öğrenecek. Ancak nasihat ederken unutulmaması gereken nokta 'neden-sonuç ilişkisi'ni kurmak. Çocuklar yasaklar, kurallar konulduğunda nedenini anlamak istiyorlar her aklı başında insan gibi. Sadece "ben istiyorum öyle" ya da "bu evin kuralı bu" yeterli değil, altını doldurmak gerekiyor. Küçük çocukların soyutlaması iyi gelişmediği için neden sonuç ilişkisini hemen kuramayabilirler. Ancak yine de devam edin, sizinle öğrenecekler. Bu sizin için de alışkanlık, hemen dilinizi değiştirmezsiniz. Büyük çocuklar da kendi benlikleri ayrıştığı için itiraz edebilir. Size itiraf etmese de, kendi iyiliği için nedeni açıklanan kurallara isyan ederek uyacaktır.
Anne babalar olarak istiyoruz ki canı yanmadan öğrensin. Biz uyardığımız için gereken dersi hemen alsın. Bizim deneyimlerimizi kullansın. Ancak öğrenmek için yukarı da yazdığım gibi 3 yol daha var. Hayatı öğrenirken sadece 4 nolu yolu kullanan itaatkar çocuklar istiyorsanız, kendi deneyimi olmayan bağımlılık şemasına sahip bir erişkine davetiye çıkarırsınız. Siz ona yol göstermediğinizde kendine, seçimlerine güvenemez, gerektiğinde risk alamaz.
Bazen hangi yol ile olursa olsun tek seferde gereken ders alınamayabilir. Okulda da tek seferde öğrenilmediğine göre konular bırakın hayat okulu daha çok zorlasın. Ben varken iki kere de canı yanabilir, ben yokken sonunda kendini koruyabilecek ise. Yeter ki canı yandığında sakince yanında olalım. İhtiyacı olan şefkat, güvenlik ve sevgiyi ona verebilelim. Bilsin ki canı yandığında şartsız onu kabul edecek kişi biziz. İlerde belki utanacağı hatalar yaptığında ilk geleceği kişi biz olalım böylece. Hatalar büyümeden ona destek verme şansı yakalayalım. Beklenen şekilde küçük tırtıl bir daha elektirik düğmesine merak sardı ve yine bir şey bulup üstüne çıkmak üzere iken, sakince "Geçen sefer düşmüştün tatlım dikkat et yoksa 'bum' olursun" deyince baktım ayağını geri çekti. Afferin dedim tırtılıma. O anda hemen nutuk çekmesem de aslında öğrenmiş, gereken dersi almıştı. Sadece usulca hatırlatmak gerekti. Okulda da tekrar yapmıyor muyduk?..