Yeni bir yasa, Türkiye'de sokak köpeklerinin toplanmasını öngörüyor ve bu yasa halk tarafından istenmemesine rağmen milletvekillerinin oy çokluğu ile onaylandı. Bu yasaya dair hiç bir söz sahibi olamamak birçok insanın aklına "tehlikedeyim" ve "çaresizim" inanışlarını getiriyor. Tam sokak köpeklerinin toplanmasını öngören bu yasanın duygularını hazmetmeye çalışırken bir sabah uyandık ve Instagram kapatılmıştı. İletişim kurmaya, bir şeyler satmaya veya haberdar olmaya dair bir kanal nasıl oluyordu da bizim ülkemiz özelinde kapanıyordu, neden, kim? Gündem hızlıca değişmeye ve hepimizi şaşkına çevirmeye devam ediyordu. Bazı kaslarımız buna alışmış olsa gerek sessizlik de konuşulan diğer bir konuydu. Derken, Irak’ta evlenme yaşının 9’a inmesine dair bir olasılığın düşünülüyor olması, Eskişehir'de birinin şiddet oyununda olduğunu zannederek insanları katletme planları, yol ortasında bir erkek tarafından başından vurulan kadın, Ankara'da köpeklere ait işkence ve toplu mezar görüntülerine dair gördüğüm haberler ile insanlığa dair umudumun üzerinde sürekli tepinildiğini hissediyorum.
Peki, bu gündemler neden aklımıza sığmıyor? Aklımızın almadığı ve bizi korkutan konular ruh sağlığımızı nasıl etkiler?
Toplum psikolojisi, bireylerin kolektif olarak nasıl davrandığını, hissettiğini ve düşündüğünü inceleyen bir alandır. Büyük yasal değişiklikler, özellikle de halkın büyük bir kısmının karşı çıktığı değişiklikler, toplumda yaygın bir stres ve kaygı kaynağı olabilir. Bu tür durumlar, bireylerin günlük yaşamlarını ve ruh hallerini doğrudan etkileyebilir. Bu gündemler, insanların adalet duygusunu, empati yeteneklerini ve güven duygularını zedeleyebilir. Özellikle çocuklar ve yaşlılar gibi savunmasız gruplar üzerinde daha derin psikolojik etkiler yaratabilir.
Köpeklerin Toplatılmasına Yönelik Yasayı Anlamakta Zorlanmamızın Nedenleri
Adalet ve Empati Duygusu
Adalet duygusu, toplumda huzur ve güvenin temel taşlarından biridir. Sokak köpeklerinin toplanması fikri, birçok kişinin adalet ve empati duygularını zedeler. Savunmasız ve masum olan hayvanlara yönelik bu tür bir müdahale adil bulunmaz. Bu, insanların içsel değerleriyle çeliştiği için kabul edilmesi zor bir durumdur.
Alışkanlık ve Bağlılık
Sokak köpekleri, birçok insan için günlük yaşamın bir parçasıdır. Bu köpekler, mahallelerin, sokakların ve parkların tanıdık yüzleridir. İnsanlar, alıştıkları ve bağlandıkları bu varlıkların aniden ortadan kaybolmasını kabullenmekte zorlanır. Bu bağlılık, kayıp hissi yaratır ve insanların duygusal dengesini bozar.
Belirsizlik ve Korku
Yeni yasa, belirsizlik ve korku yaratır. Toplanan köpeklerin akıbeti hakkında belirsizlik, endişe seviyesini artırır. Belirsizlik, kontrol duygusunu zedeler ve bu da stres ve kaygıya yol açar.
Tehlikedeyim İnanışı
"Tehlikedeyim" inanışı, kişilerin sürekli bir tehdit algısı içinde yaşamalarına neden olur. Bu durum, kronik stres, kaygı ve korku duygularını tetikler. Güvenliklerini sağlamak için sürekli tetikte olurlar ve bu da sinir sistemlerini yıpratır.
Kronik stresin insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkileri geniş bir literatür tarafından desteklenmektedir. Sapolsky (2004), kronik stresin hem psikolojik hem de fizyolojik sağlık üzerinde yıkıcı etkileri olduğunu vurgular. Tehdit algısı, vücudun sürekli olarak stres hormonları (kortizol ve adrenalin) salgılamasına neden olur. Sürekli tehdit algısı, bağışıklık sistemini zayıflatabilir ve kalp sağlığını bozabilir. Bu hormonlar, uzun vadede anksiyete bozukluklarına, depresyona ve fiziksel sağlık sorunlarına yol açabilir (Sapolsky, 2004).
Tehlike algısı, insanların çevresine ve diğer insanlara olan güvenini sarsar. Bu durum, sosyal ilişkilerde bozulmalara ve izolasyona neden olabilir (Bauman, 2006).
Doğayla olan bağımızı kaybetmek, ruhsal sağlığımız üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Timothy Morton gibi ekoloji filozofları, insan ve doğa arasındaki bağlantının önemini vurgular. İnsan olmayan varlıklarla bağlantılarımızı koparmanın bizi travmaya sürüklediğini belirtir. Bu bağlamda, sokak köpeklerinin toplanması gibi yasal değişiklikler, doğayla olan bağımızı zayıflatır ve toplumsal ruh sağlığını olumsuz etkiler.
Çaresizlik İnanışı
"Çaresizim" inanışı, bireylerin kendilerini güçsüz ve kontrolsüz hissetmelerine yol açar. Bu durum, motivasyon eksikliği, umutsuzluk ve depresyon duygularını tetikler.
Martin Seligman'ın öğrenilmiş çaresizlik teorisine göre, bireyler sürekli olarak kontrol edemedikleri olumsuz durumlarla karşılaştıklarında, çaba göstermeyi bırakır ve çaresizliği kabullenirler (Seligman, 1975). Seligman'ın (1975) çalışmaları, bireylerin kontrol edemedikleri sürekli stresli durumlarla karşılaştıklarında, çaba göstermeyi bırakıp çaresizliği kabul ettiklerini gösterir. Bu durum, depresyon ve anksiyete bozukluklarına yol açabilir.
Çaresizlik duygusu, bireylerin kendine olan güvenini ve özsaygısını azaltır. Bu da günlük yaşamda işlevsellik kaybına ve sosyal ilişkilerde bozulmalara yol açar (Bandura, 1997). Bandura (1997), bireylerin kendi yaşamları üzerindeki kontrol duygusunun psikolojik sağlık için kritik olduğunu vurgular. Kontrol duygusunun eksikliği, çaresizlik ve düşük özsaygıya yol açar, bu da depresyon ve anksiyete gibi ruh sağlığı sorunlarına neden olabilir.
Aklımızın almadığı ve bizi korkutan durumlar, stres ve anksiyete yaratır. Beyin, tehdit algıladığında kortizol ve adrenalin gibi stres hormonları salgılar. Bu hormonlar, uzun vadede ruh sağlığını olumsuz etkiler ve kronik anksiyeteye yol açabilir.
Bireyler, adaletsiz veya anlamsız buldukları durumlar karşısında güven duygusunu kaybederler. Bu güven kaybı, sadece yasa koyuculara değil, genel olarak topluma ve geleceğe olan güveni de zedeler. Güvensizlik, depresyon ve umutsuzluk duygularını tetikleyebilir.
Empati yorgunluğu, başkalarının acılarını sürekli olarak hissetmekten kaynaklanan bir duygusal tükenmişlik durumudur. Hayvanseverler ve hayvan hakları savunucuları, bu yasa karşısında sürekli bir stres ve üzüntü yaşayabilir. Bu durum, empati yorgunluğuna ve duygusal tükenmişliğe yol açabilir.
Böyle tartışmalı yasalar, toplumda bölünmelere neden olabilir. İnsanlar, farklı görüşler nedeniyle birbirleriyle çatışmaya başlayabilir. Toplumsal bölünme, toplumsal bağları zedeler ve izolasyon hissini artırır. Bu da ruh sağlığını olumsuz etkileyen bir diğer faktördür.
Başa Çıkma Yolları
· Bilinçli farkındalık teknikleri, bireylerin stresle başa çıkma becerilerini artırabilir. Meditasyon ve nefes egzersizleri, zihinsel rahatlama sağlar ve stres hormonlarının seviyesini düşürür (Kabat-Zinn, 1990). Günlük kısa meditasyon seansları, insanların duygusal dengesini korumalarına yardımcı olabilir.
· Sosyal destek, stresin olumsuz etkilerini azaltmada kritik bir rol oynar. İnsanlar, duygusal destek ve dayanışma içinde kendilerini daha güçlü hissederler. Bu, güven duygusunu artırır ve çaresizlik hissini azaltır (Cohen & Wills, 1985). Kişiler, ortak bir amaç için bir araya geldiklerinde, duygusal destek ve güç bulabilirler. Topluluk içinde dayanışma, yalnızlık hissini azaltır ve psikolojik iyileşmeyi hızlandırır.
· Aktivizm ve savunuculuk, bireylerin bu tür durumlarla başa çıkmasında etkili bir yol olabilir. İnsanlar, inandıkları değerleri savunarak ve seslerini duyurarak kendilerini güçlenmiş hissederler. Bu, duygusal bir çıkış yolu sunar ve toplumsal değişim için umut yaratır.
· Özellikle uzun süreli stres yaşayan bireyler için, profesyonel bir yardım almak önemlidir. Terapiler, bireylerin stresle başa çıkma becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. Psikoterapi ve danışmanlık hizmetleri, bireylerin duygusal yüklerini hafifletir ve sorunlarına çözüm bulmalarına yardımcı olur.
· Egzersiz, doğal bir stres azaltıcıdır. Vücut hareket ettikçe, beyinde endorfin salgılanır ve bu da ruh halini iyileştirir. Düzenli fiziksel aktivite, bireylerin stresle başa çıkma kapasitelerini artırır ve genel sağlığı iyileştirir.