Tolstoy'un ünlü romanı Anna Karenina'nın açılışı "Mutlu aileler birbirlerine benzer, her mutsuz ailenin ise kendilerine özgün bir mutsuzlukları vardır" cümlesiyledir; mutluluğun ortak yanları olduğunu ancak mutsuzluğun her ailenin özelinde şekillendiğini vurgular. Bireyler için de yalnızlık, genel geçer değil her bir bireye özgü deneyimler olabilir. 2023 nisan ayında yapılan yeni bir çalışma , Tolstoy'u doğrular nitelikte.
Yalnızlık, genellikle öznel sosyal izolasyon algısına eşlik eden sıkıntı verici duygu olarak tanımlanabilir. Yalnızlık, toplumda sıkça karşılaşılan bir durumdur ve ruh sağlığımız üzerinde önemli etkileri vardır. Evlere hapis olduğumuz ve zorunlu sosyal izolasyon yaşadığımız COVID-19 pandemisi öncesinde bile, yalnızlık Amerika Birleşik Devletleri'nde bir halk sağlığı krizi olarak kabul edilmiş ve yetişkinlerin yaklaşık yarısı yalnızlık hissettiğini bildirmiştir. Pandemide ise sadece COVID-19 değil yalnızlık da bir salgın halini almıştı.
İnsanların ait olma ve sosyal olarak bağ kurma gibi temel bir ihtiyacı vardır. Bu ait olma ihtiyacı karşılanmadığında, yıkıcı sonuçlar ortaya çıkabilir. Yalnızlığın, eşlik eden hastalıklardan bağımsız olarak ölüm riskini arttırdığı ve bireylerin refahı üzerinde zararlı etkileri olduğu iyi bilinmektedir. Öz bildirim verileri yalnızlık ile diğer bireyler tarafından anlaşıldığını hissetmeme arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir. Ayrıca anlaşıldığını hissetmek, daha fazla yaşam memnuniyeti, yeni kişiler ile etkileşimlerin daha olumlu değerlendirilmesi ve yakın ilişkilerde artan tatmin ile de ilişkilidir.
Ancak, yalnız insanların dünyayı gerçekten çevrelerindeki diğer insanlardan farklı görüp görmedikleri bilinmemektedir. Belki de sadece diğerlerinin görüşlerinin kendilerininkinden ne kadar farklı olduğunu abartıyor olabilirler; bu da ortak anlayış eksikliği nedeniyle kopukluk hissine katkıda bulunabilir. 2023 tarihli çalışmada araştırmacılar, bu soruya cevap olabilecek şekilde, bireylerin öznel sosyal izolasyon ve yalnızlık hislerinin beyin görüntülemelerinde sinirsel benzerlik içerip içermediğini (gerçekten farklılık olup olmadığını) araştırmış. Böylece belirli bir sinirsel model ile yalnızlık hissinin açıklanıp açıklanamayacağını incelerlerken sonuçlar bambaşka bir çıkarıma neden olmuş.
Çalışmada, 66 üniversite öğrencisinin beyin aktiviteleri verilen video klipleri izlerken fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) ile incelenmiş. Videoların konuları duygusal müzik videolarından parti sahnelerine ve spor etkinliklerine kadar çeşitli senaryoları içermekte, ayrıca öğrencilerin yalnızlık ve sosyal izolasyon düzeyleri ölçülmüş. Öğrenciler öz bildirimlerine göre iki gruba ayrılmış; yalnız hissedenler ve hissetmeyenler.
İki grup arasındaki beyin görüntüleme verilerini karşılaştıran araştırmacılar, yalnız hissetmeyen kişilerin benzer bir beyin aktivitesi modeli (nöral benzerliği) paylaştığını, yalnız hisseden bireylerin ise yalnız hissetmeyenlere göre daha farklı ve kendine özgü beyin aktiviteleri sergilediğini keşfetmiş. Yani yalnız hissedenler hissetmeyenlere benzemediği gibi, birbirlerine de nöral işlemleme olarak benzemiyorlar. Bu durumda yalnız hisseden kişilerin gerçekten her biri farklı ve tekil.
Bu bulguları şu şekilde yorumlayabiliriz: farklı bireyler nöral benzerlik ile dünyayı ortak bir anlayışıyla algılayabilirler ve bu ortak anlayış sosyal bağlantılar kurmak için önemlidir. Anlaşıldığınızı, ortak değerleriniz olduğunu, ait olduğunuzu vurgular. Daha önceki çalışmalar da diğer insanlar tarafından anlaşıldığını hissetmenin, sosyal bağlantılar kurmak için kritik bir faktör olduğunu göstermiştir. Bir çalışmada, anlaşıldığını hissetmenin beynin ödül bölgelerinin aktivasyonu ve sosyal bağlantı kurma ile ilişkili olduğu, anlaşılmadığını hissetmenin ise olumsuz duygulanım ile ilişkili beyin bölgelerini aktivasyonu ve izolasyon, reddedilme duyarlılığı ile ilişkili olduğu görülmüştür.
Bu bulgular, diğer insanlar tarafından anlaşıldığını hissetmemenin yalnızlık için bir risk faktörü olabileceğini düşündürmektedir.
Bulgular, yalnızlık ve sosyal bağlantı eksikliğinin beyindeki işleme süreçlerini nasıl etkilediğini de anlamamızı sağlıyor. Beyinimizdeki frontal korteks, amigdala ve hipotalamus gibi bölgeler, sosyal etkileşimleri yöneten ve sosyal bağlantıları oluşturan alanlardır. Yalnızlık hissi yaşayan bireylerde bu bölgelerdeki aktivite değişiklikleri gözlemleniyor.
Yalnızlık çeken insanlar hissetmeyenlerdeki gibi nöral benzerlik paylaşmadıkları için, genel toplumun dünyayı algıladığı şekilde dünyayı algılamıyor olabilirler.
Peki, yalnız bireylerdeki kendine özgü işleme yalnızlığa mı neden olur, yoksa yalnızlığın bir sonucu mudur?
Araştırmacılar, yüksek düzeyde yalnızlık yaşayan bireylerin arkadaşları ya da sosyal bağlantıları olsa bile kendilerine özgü beyin tepkilerine sahip olma olasılıklarının daha yüksek olduğunu gözlemlemiş. Görünüş o ki, farklılığın kendi yalnızlık hissine neden oluyor.
Ve bu benzersizlik (kendine has olma hali), genelden ayrık kalmanın dışında, her birey için kendine özgü şekillerde de farklılık gösterdiğinden dolayı yalnız hisseden diğer insanlarla da ortak bir nokta bulmalarını, sosyal bağlantı kurmalarını daha da zorlaştırabilir. Küçük bile olsa bir gruba aidiyet hissedememelerine ya da grup/kalabalık içinde yalnız hissetmelerine neden olabilir. Bu durum, dünyayı kendisinden farklı gören insanlarla çevrili olmanın, kişi onlarla düzenli olarak sosyalleşse bile, yalnızlık için bir risk faktörü olabileceği ihtimalini ortaya çıkarmıştır.
Çalışma ayrıca, sosyal bağlantıların veya kopuklukların zaman içinde dalgalanması nedeniyle, bir bireyin dünyayı kendine özgü bir şekilde işleme derecesini etkileyebileceğini öne sürüyor. İzolasyon ve sosyal bağlantılardan yoksunluk duyguları zamanla daha da derinleşebilir. Yumurta-tavuk, tavuk-yumurta ilişkisine de en sonunda dönebilir.
Araştırmalar devam ediyor; yalnız hisseden bireyler hangi özel durumları farklı şekilde ele alıyorlar, sadece beklenmedik olaylara karşı mı veya farklı yorumların mümkün olabileceği muğlak sosyal bağlamları işlerken mi kendilerine has özellikler gösteriyorlar merak edilen noktalar.
Yalnızlık hissi beyin kimyasını da etkileyebilir.
Kortizol seviyelerinde artışı yalnızlık hissiyle ilişkilendirdiğimizde, stres tepkilerinde değişikliklere neden olabilir. COVID-19 kapanma döneminde yapılan bir çalışmaya göre;
yalnız yaşamak daha yüksek yalnızlık düzeyleri ve nöroendokrin stres tepkisi ile ilişkilendirilmiştir. Sonuçlar dulluk, bekarlık, yalnız yaşama ve ilişkinin varlığına rağmen düşük ilişki kalitesinin yalnızlık için risk faktörleri olduğunu ve doyum içinde olunan bir ilişkiye sahip olmanın kapanma sırasında nöroendokrin stres tepkilerini (kortisol vb) tamponladığını öne sürmektedir.
Var olan çalışmalardan, sosyal izolasyonun insan yalnızlığına benzer bir davranışsal fenotipe neden olduğunu, stres ve depresyonla ilişkili davranışlarda artış, zayıf uzamsal öğrenme ve hafıza gibi bilişsel eksiklikler ile karakterize olduğunu biliyoruz. Yalnızlık ve yaşam memnuniyeti ile sosyal ilişkilerde tatmin ilişkisinden yola çıkarak ve farelerdeki sosyal izolasyonun nörokimyasal değişikliklerini gösteren çalışmaları baz alarak dopamin ve serotonin gibi beyin kimyasallarının da yalnızlıkla ilişkili olarak etkilendiğini ön görebiliriz. Depresyon, bireylerin kendilerini izole hissetmelerine ve sosyal bağlantı kurmakta motivasyonlarını kaybetmelerine neden olan bir rahatsızlıktır.
Sosyal bağlantıları olan bireyler de yalnızlık hissi yaşayabilir çünkü; yalnızlık, insanların kendilerini anlaşılmamış ve izole hissetmeleriyle ilişkilidir. Kendini anlaşılmış, ilişkili ve ait hissetmek için, benzer beğenilere, düşüncelere, hislere ve değerlere sahip insanlarla birlikte olmak önemlidir.
Gelecekteki çalışmalar umuyorum ki sosyal olarak benzer hobilerde aktif olan ancak hala yalnızlık hissi yaşayan insanları da inceliyor olur. 'Yalnız insanlar, yaratıcı işlerinde de daha fazla özgünlük gösteriyor olabilirler mi?' sorusu da aklıma gelenlerden oldu.
Tüm bu bilgiler yalnızlık hissini anlamak ve olumsuz etkilerini azaltmak için bize yardımcı olabilir. Yalnız hissettiğinizde aklınıza gelsin; yalnız değilsiniz, çevrenizde sizinle aynı bakış açısında bireyler henüz olmadığı için böyle hissediyor olabilirsiniz. Yalnız hissetmemek için kalabalıklarda kaybolmak zorunda değilsiniz. Tek başınıza kalabilmek, kendine yetebilmek ve dolu hissetmek mümkün. Bu doygunluğu paylaşımlarla zenginleştirmek ama buna mecbur olmadığınızı, seçenek olarak mevcut olduğunu bilmek yalnızlık hissinizi azaltabilir. Aynı açıdan bakıp aynı resmi göremesek de, birbirimizi anlamak mümkün olabilir. Yeni bir anlayış yeni bağlar kurabilir. Alternatif düşünceler, farklı duyguları tetikleyebilir, değerleriniz için yeni yollar sunabilir, farklı deneyimler yeni beğenilere ve ortaklıklara yuva olabilir. Tüm bunları bireysel gelişim kitapları ile veya terapide deneyimleyebilirsiniz.